4 Ekim 2015 Pazar

Efsane [Marie Lu]

 

 EFSANE


Kitabın Adı:Efsane
Yazarı: Marie Lu
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı:313

Kitap İçin Puanım:3,5 ☆☆☆
Tarih:29.09.2015


    BİBYOGRAFİ   

 Gerçek, Efsane'ye dönüşecek

Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri'nin batı kıyısı olarak bilinen yerde şimdi Cumhuriyet adında, komşularıyla sürekli savaşan bir ülke vardır. Cumhuriyet'in seçkin sınıfından gelen on beş yaşındaki üstün yetenekli June, askerî bir dehaya sahiptir. İtaatkâr, hırslı ve kendini ülkesine adamış bu genç kız onun uğruna her şeyi yapmaya hazırdır. Fakir bir aileden gelen on beş yaşındaki Day ise ülkenin en çok aranan suçlusu ve bir devlet düşmanıdır. Kendisi gibi asker olan ağabeyi Metias öldürülünce June, Day'in peşine düşer. İnandıkları şeyler uğruna savaşan bu iki gencin kesi?en yolları, onları Cumhuriyet'in karanlık sırlarına götürecektir.

"Efsane, söylendiği kadar iyi olmakla kalmıyor, bunu kesinlikle hak ediyor."
-The New York Times-

"Bir 'efsane' doğuyor."
-USA Today-

"Bilimkurgu ve aksiyonun heyecanlı bir karışımı... Bu kitap Açlık Oyunları hayranlarına okumaya değer bir şey verecek."
-Voya-

"Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, kıyamet sonrası dünyada geçen romantik bir gerilim… Efsane'yi elinizden düşüremeyecek ve kesinlikle unutamayacaksınız."
-Kami Garcia-

"Farklı karakterleri, yüksek tansiyonu ve siyasi entrikalarla dolu ilgi çekici distopik bir dünya. Eğer Açlık Oyunları'nı beğendiyseniz bu kitaba bayılacaksınız."
-Sarah Rees Brennan-
(Tanıtım Bülteninden)




    YORUMUM   


Efsane bitti. Gerçekten güzel ve övgülerini hak eden bir kitaptı. Herhalde çok popüler olup da bu kadar beğendiğim ilk kitap budur. Puanım 3,5/5
Yani 3.5 gibi bir şey oluyor bu. Öncelikle Pegasus Yayınları'nın en sevdiğim şeyi kuşkusuz kağıt kalitesidir. Cidden, kağıtları kaliteli. Ki bu kalın kitabın da 30 saat gibi bir sürede bitmesi bu yüzden. Kitap 313 sayfaydı.
  Akıl karıştırıcı bir kitap olduğunu kabul etmek gerek. Çünkü iki kişinin bakış açısı kullanılıyordu ve ben hem June hem de Day'i haklı buldum.
"Böyle bir durumda, evet onun yerinde olsam aynısını yapardım" dediğim çok oldu. 
Ancak ilk birkaç June bölümünde şöyleydim:
June çok egoist.
June çok çok egoist.
Kızdaboyundan büyük ego var.
Ayyy, kıyamam sana yaa vfdkms 

Kitaba gelirsek, distopya olan bu roman, yine çok kötü bir geleceği sembolize ediyordu. Sınıf farkları yine çok belirgin bir şekilde kendini belirtmişti. Ki bu biraz ürkütücü. Yani herkesin hayal dünyası mı bu kadar karamsar anlamadım ki, mutlu bir gelecek hayal eden yok mu? 
Gelecekte, ki tarih hakkında en ufak bir fikrim bile yok, Amerika topraklarının bir kısmı üzerinde Cumhuriyet adında bir ülke ortaya çıkıyor. Tabii ki cennet gibi bir yer değil. 
Rüyada bile olmaz.
 Burada duralım. Birazdan da bahsedeceğim ama ilk kitap için  tarih çok belirsiz. Elbette, bazen bu çok güzel oluyor ve kitap doyumsuz oluyor ama ben biraz da olsa "Evet, belirttiği senelerde böyle bir sorun çıkabilir" demek isterdim. Hicbir şekilde oyle bir şansım olmadı, ne yazık ki...  
Cumhuriyet Ülkesinde her 10 yaşına giren çocuk, girdiği gün Denemeler'e tabii tutuluyor. Ygs-Lys gibi bir şey bu; hayatınızı belirliyor gibi.
Denemeler de eğer iyi bir not alırsanız, harika! Üniversite okuyabilirsiniz ve de asker olabilirsiniz. Yani, yaşam sizin için çok güzel ve cok kolay olur. Ancak,  eğer alamazsanız; 'çalışma kampları'na  gönderilirsiniz. 
'eğer şansınız varsa, oraya ulaşmadan ölürsünüz.'
Day, 15 yaşında ve Denemeler'den kalmış bir çocuk. -ya ben de 15 yaşındayım, 15 yaş çok da büyük değil şimdi kimse şey yapmasın-  ama bir şekilde çalışma kamplarına gitmeden hayatta da kalmış -Kİ BUNLAR 10 YAŞINDAYKEN OLUYOR YANİ DÜŞÜNÜN- elin çocukları  10 yaşındayken... tamam tamam sustum skxjdj Ah bu arada, ekliyeyim, Day baya sorumluluk sahibi birisi, yaşı da yaşıma uygun himmmm sksk

June ise denemeden ful çekmiş ve 1500 puan almıştır.
Ve şu ana kadar 1500 puan olan tek kişi olduğu söyleniyor -bis öle du'uduk-  belki de bundan o kadar ego yapmıştır ama bence onun kanında var o ego fkfdsw
June nin ağabeyi, Metias da orduda askerdir ki, çok da iyi bir askerdir. June'nin ailesi, küçükken trafik kazasında öldüğü için ağabeyi onu büyütmüştür ki June her ne kadar pek belli etmese de ağabeyine çok  değer  verir.

Gelelim yorumuma.
Kitap gerçekten akıcıydı ve beğenerek okudum. CIA 'izliyormuş' gibi olduğum yerler de oldu ancak bunda bir sorun yoktu. Kitap, teknik bilgileri çok güzel yansıtmıştı. Ama bir o kadar da açıkta bırakmıştı.
Burayı nasıl anlatsam bilemiyorum. Yani  ben okuduğum her kitapta, geçmişin esintisini arıyorum. Demin de soyledi2gim gibi, birazcık esinti, ben kendi adıma beklerdim boyl2e şeyler.
 Ancak bu kitapta yoktu o. Belki serinin diğer kitaplarında vardır ama Efsane ' de hangi yüzyılda olunduğu bile belli değildi.
Bir de kitabı okuyanlara soruyorum BİLMEM KAÇ YÜZ YIL SONRA HALA CTRL+SHIFT OLUR MU YA! Ki ekran parmak izi bile okuyor. Yani teknoloji hala bu günün teknolojisine yakın gibi. Ama şu bozuk para meselesi de uzak bir tarihi anımsattı bana.
Ben kitabın bâzı yerlerinde böyle şeyler olsun isterdim, hani en azından gözümde canlandırmam daha da kolay olsun diye.
Mesela, yas için beyaz giyiliyordu ve 'neden?' Diye sorulacak sorulara çok güzel de bir açıklama yapılmıştı. Ama başka bu tarz şeyler çok az vardı ki bu da beni biraz... negatif etkiledi. Yani bence o kadar da üstü kapalı olmamalıydı. Bir de yazım yanlışları.
Pegasus için fazlaca yazım yanlışları vardı -ve ben de birçok kez farklı yayınevlerine bu konuda sitem etmiş birisiyim yine edeceğim gibi görünüyor...- 
Bir de, Day en başında, bir gün siyahiydim bir gün bembeyaz deyince kendimi bir an Her Gün gibi bir şeyin  içinde  hissettim ancak konu çok farklıydı, üç kitabı da  aldığım icin mutluyum.  Okumanızı tavsiye eder miyim, evet.
Ama şu anda söyleyebilirim ki alınacak kitap listenizde belki ilk 10 da değil ama ilk 100 de olmali.
Kitap kendini beğendiriyor ve bir yerden sonra da akışı  öyle  güzel oluyor ki, "beğenmemek" durumu kayboluyor.
  Ancak kitapta, en beğendiğim şey mükkemelik yoktu. Day, başına gelen o kadar şeyden sonra hiçbir çizik bile olmadan her şeyi  atlatmış bir karakter  değildi. Bazı, iyi olmayan şeyler  yaşamış ve bazılarını atlatmıştı. Karakterlerin, en azından ana karakterlerin mükemmel olmaması bir tek beni mutlu ediyordur herhalde aksaläkk 
Ama cidden, eğer Day mükemmel bir karakter olsaydı, bu kadar sevemezdim kitabı. 
SPOI ICEREN YER!
Bir de, anlamadığım bir şey var.Cumhuriyet o kadar kendini övüyor, mukemmeliz falan havasında ama akıllarına nasıl olur da ölülerin parmak izine bakmak gelmez? Bu kadar sığ olan bir ülke nasıl aykta kalmayı başarabilir ki? Dışarıdan bakıldığı için mi bu kadar basit yoksa, cidden kitabın eksiği mi bilmiyorum Diger kitapta şüphelerim giderilir umarım... 



    ALINTILAR   







❄❄❄❄❄





Başka bir deyişle, Cumhuriyet'in benim neye benzediğim hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Genç olduğum ve parmak izimi taradıklarında veri tabanlarından eşleşen bir sonuç bulamamaları dışında hakkımda hiçbir şey bilmiyor gibi görünüyorlardı. İşte bu yüzden benden nefret ediyorlardı, işte bu yüzden ben ülkedeki en tehlikeli değil, en çok aranan suçluydum.






 BI

21 Temmuz 2015 Salı

Zincirlenmiş Kalpler [Büşra Toraman]

ZİNCİRLENMİŞ KALPLER





Kitabın Adı: Zincirlenmiş Kalpler
Yazarı: Büşra Toraman
Yayınevi: Ephesus Yayınları
Sayfa Sayısı: 484

Kitap İçin Puanım:4 ☆☆☆☆
Tarih: 21.07.15


    BİBYOGRAFİ    


Cinayetler, yalanların ve hırsların arkasına saklanmıştır. Tıpkı bazen aşkta olduğu gibi. O yalanı yaşamak mı isterdiniz, yoksa kaybedeceğinizi bile bile gerçeği haykırmak mı?
FBI Ajanı Gregg Reese sekiz yıl sonra, acı bir şekilde ayrıldığı evine geri dönüyordu. Blacksburg'deki Virginia Tech Üniversitesi'nde seri cinayetler işleniyordu. Dört erkek öğrenci öldürülmüştü ve katilin durmaya niyeti yoktu. Ortağı Kyle'la beraber Blacksburg'deki cinayetleri çözmeye gönderilmiş olan Gregg'in ilk görevi, üniversitede öğretmen rolüne bürünmekti. Ve bir kadın Gregg'e yardım etmeye gelir. Gizemli, yabani ve ilgi çekici bir kadın... Belanın kaçınılmaz olduğu bir kovalamaca ve bulmacanın içine düşen Gregg, doğruyu bulmak için gizemli kadının yardımını kabul etmeye karar verir. Yalanlarla örülmüş olan olayların arasında en az yalan olanı bulmaya çalışan Ajan Reese, çok geçmeden elinde olan doğruları da kaybetmeye başlar. Tüm bu yalanların içinde gerçek aşkı bulmak ve onu bulduğuna inanmak o kadar kolay mıydı sahiden? Peki ya amazonlara ve daha birçok doğaüstü yaratığa?Her AŞK kendi hapishanesini yaratır. Ya MAHKÛMU olursunuz, ya gardiyanı…


    YORUMUM    


     Herkese merhaba! İlk blog yazım, Büşra Toraman'ın Zincirlenmiş Kalpler romanı için...
Çok heyecanlı olduğumu söylememe gerek var mı bilmiyorum aslında! Ancak hala kitabın şokunu üzerimden atabilmiş değilim.
   Öncelikle konusundan bahsedelim, bence kitabın arkasındaki kısım -bibyografisi- pek de iyi özetlememiş kitabı konu bakımından. Evet bir merak uyandırmış ancak kitabı polisiye gibi göstermiş birazcık. 
    Kitabın girişi ve ilk birkaç bölümü, kitabın fantastikle hiçbir şekilde alakası olmadığını, daha çok polisiye bir roman olduğu yönünde ilerledi açıkçası. Başarışlı bir giriş bölümüydü ancak bence biraz ağırdan alınmıştı. Daha sonra, Aleka olaya giriş yaptı ve bir şeyler yerlerine oturmaya başladı. 
Konuca özetleyip, ayrıntılı bir şekilde kitaba dalacağım.
      Ajan Gregg, doğup büyüdüğü, mesleğine başladığı bölgeye, aldığı bir gizli görev sonucu dönüş yapar. Annesinin de öğretim üyesi olduğu Virginia Tech Üniversitesinde bir seri katil, gizemli cinayetler işliyordur ve Gregg'in görevi, bu seri katili bulup kanunun önüne teslim etmektir. 
   Burada bir yere dikkat çekmek istiyorum, Ajan Gregg oldukça başarılı ve tuttuğunu koparan bir tip. İdelaist ve emin adımlar sergiliyor.
Gregg çok uğraşsa da, varlığı katilin üzerinde hiçbir etki oluşturmaz. Katil, işini herhangi bir şekilde hallediyor ve geride hiçbir kanıt bırakmıyordur. 
Yalnızca, minik tamamlanmamış bir sembole benzeyen gerçekten de ufak olan bir yanık izi... 
Gregg, dediğim gibi idealist bir kişi ve bu olayın bu kadar uzun sürmesi, hiçbir ip ucu bırakmayan katili bulmak o kadar önemli bir hale geliyor ki, tanımadığı, ve hatta soyadını bile bilmediği bir kadından yardım alıyor. Kadının adı -tahmin edersiniz ki- Aleka.
-Hayır hayır, adam aptal değil aşırı derecede takıntılı yalnızca-
Aleka hakkında bir bilgi vermeyeceğim çünkü aşırı derecede spoi içeren bir karakter. 
Yalnızca üç şey söyleyeceğim. 
Kahveden nefret ediyor.
Tamamen etçil birisi.
Ve koladan da nefret ediyor. 
    Kitabın, belirli bir açıdan bakılırsa, Aleka gelince başladığı söylenebilir. Kadın, gerçek bir savaşçı ve karakteri hakkında ilk izlenimim, anaerkil bir ukala olduğuydu :D


Kitap gerçekten de beğenimi kazandı ve beni hayal kırıklığına uğratmadı. Gerek yazım tarzı, gerek de kurgusu bakımından gerçekten de güzel bir kitaptı. 
Sizi bir yerden sonra alıp götürüyor, uzun  bir süre boyunca elinizden düşüremeyeceğiniz kadar iyi oluyordu. 
Ama sonra bir durgunluk geliyor, sayfalarca da gitmiyor. Sıkıldığınızdan falan değil ama sanki yavaş bir şarkı dinlerken, daha yavaş yürümek gibi bu. Anlatım yavaşlıyor gibi. 
Bu beni çok garip etkiledi ve aynı sayfayı defalarca okumama neden oldu.
Diğer bir yandan, kişisel özellikler kitaba neredeyse hiç katılmamıştı.
Gregg'in göz rengi, saç rengi hakkında minnacık ip uçları dışında ben bir şeyler yakalayamadım. Belirli şeyler -kaşı mesela- sürekli tekrar etse de, Gregg'in yakışıklı olması dışında çok da bir şey yoktu. Ki bu beni biraz rahatsız etti. En azından adamın vücudundaki yaralar dışında birkaç şeye dikkat çekilmiş olsaydı, bence çok daha hoş olurdu diye düşünüyorum. 

  Birazcık daha içeri girersek, kitap beni sardı. "Her bitiş yeni bir başlangıçtır" sözü gibi, bitmiş bir öykü, yeni bir hikayeyi doğurdu ve bu da en başında, göze batmayacak şekilde yapıldı. 
Daha sonra, ilerleyen sayfalarda her önüme gelene "belki de katil budur?" diye yaklaştım ve katil hakkında hiçbir ip ucu olmaması karakterleri daha bir ayrıntıyla incelememe neden oldu.
Aleka dışındaki tüm karakterlere yaklaşımım aynıydı "katil mi acaba?" bir tek Aleka'da böyle bir şey ortaya çıkmadı.
Aleka ve Gregg konusuna gelirsek, Aleka karakteri o kadar iyi yazılmıştı ki! Objektif -her ne kadar kurgusal olsa da cinayet cinayettir- ve acemice olsa da, benim -ve bence çoğu diğer okuyucuların da- aklına gelmeyecek ayrıntılarla olayı zenginleştirdi ki bu aynı zamanda, kurgu için tamamlayıcı bir özellikti.
En başında da söylediğim gibi, Gregg kafayı cinayetlerle bozmuştu ve resmin tamamını görmekte zorlanıyordu.
Hiçbir ipucu olmadığı için belki de, en küçük ipucuna atlıyor ve onun üzerinden gidiyor. Bir yerden sonra, ona o ipucunu veren kişiyi sorgulamayı bırakıyor.
Böyle anlatıp, cinayetlerin üzerine devam edince, 484 sayfanın da o cinayet hakkında olduğu kanısına varılıyor, ancak cinayet sadece bir tanışma diyebiliriz. Gregg için söylersek, cinayetler yalnızca gerçekleri görmesine ve 2+2'yi toplamasına yaradı ve bence çok da güzel oldu.
Kitap beni alıp götürdü, son sayfaya kadar okudum. Bazen 'oha ne ara bu kadar okudum' dediğim de oldu, o kadar yani -ki burada abartı yok- Ancak bazı yerleri de tahmin etmek güç değildi. Ve ben birkaç yerde çok isabetli de olsa bunu yaptım -Dina meselesini tahmin etmiştim- 
Kitabı alacaksanız, benden size bir tavsiye, önce Amozon Kadınları'nı araştırın. Bir yerden sonra büyük bir bocalama yaşarsınız yoksa 
-Ve demin size büyük bir spoi verdim-  
Kısa da olsa, sanırım kitap için şimdilik yalnızca bunları söyleyebilirim Büşra Toraman'ın da, şimdiye kadar yayımlanmış tüm öykülerini okumanızı tavsiye ederim.